KAPİTALİSTLERİN SİZE ANLATMADIKLARI: REKABET İLLÜZYONU- Podcast Dinle

Zırvaizm podcast nedir? Zırvaizm, en çok dinlenen Türkçe podcast yayınlarından biridir. Bu podcasti en iyi podcastlerden biri yapan şey ise içten, çıplak ve asılcı bir diyalog ile toplumun, tüketicilerin ve çalışarak geçinen insanların ekonomik sıkıntılarına değinmesidir. Yazı, video veya podcastleri internet sitesinde, YouTube’da, hem Google Podcast üzerinde hem de Spotify Podcast ve daha bir çok platformda podcast önerisi olarak bulabilirsin ve sen de dostlarına tavsiye edebilirsin.

Paravan markalar ve sermaye grupları. Kozmetik ve Otomobil tekelleri. Rekabetin çalışanlar ve kapitalistler için anlamı.

Transkript

Nasılsın? Bu yazıda seninle birlikte daha önce yapmadığımız bir şey yapacağız. Eğer varsa, bu yayını dinleyen kapitalistlere sesleneceğiz. Biliyorum ki aramızda ister kendisi, isterse de ailesinin bir üyesi, işveren olan, patron olan, işyeri sahibi olan, çalışanları olan birileri var. Yalan değil, daha önce ben de böyle bir insandım. Benimle birlikte çalışan insanların başarılı olmasını, bana çalışan insanların kendi aralarında rekabet etmelerinin hem onlara hem de bana faydası olacağını, günün sonunda belki de hep beraber işin içinden kârlı çıkacağını düşündüğüm zamanlar oldu.Ta ki kapitalizmin ve rekabetin nasıl çalıştığını anlayana kadar. Şimdi gel seninle birlikte bakalım, kapitalizm neden rekabeti ve rekabet edenleri öldürür?

Biliyorum 2 sezon boyunca kapitalizme genelde üreten kesimler ve tüketiciler açısından baktık. Fakat bu yayında bu sefer acaba bir kapitalist nasıl düşünür, isteği ve amacı nedir ve o amaca ulaşmak için rekabeti nasıl kullanır, işte bu sorularla ilgileneceğiz.

Kaçınılmaz sömürü = Kâr

Bir kapitalist (bir zamanlar buna ben de dahil) ister çalışanını, yani seni sömürdüğünü veya sömürmediğini düşünsün, onunla işçileri arasında düşüncelerinden bağımsız olarak ilerleyen bir ilişki vardır. Eğer söz konusu kapitalist bir işletme ise günün sonunda illaki ücretli emekle o işyerinde çalışan insanlar, ister farkında olsunlar ister olmasınlar. mesai bitiminde sömürülmüş olarak o işyerini terk ederler.

Kapitalistlerin çoğu içten içe bunu bilir. Kapitalistin bildiği ikinci şey ise işletmesi ister. yerel, ister de küresel ölçekte olsun mal veya hizmet ürettiği piyasada mutlaka ama mutlaka konsolide olmuş, rakip gibi gözüken ancak beraber iş tutan, pazarı “adilce” bölüşen başka başka rakipleri vardı.

O piyasaya baktığı zaman tekel haline gelmiş rakiplerini görmekten mutsuz olan kapitalist, kafasını işyerine çevirdiğinde birbiriyle “rekabet” eden işçilerini görüp rekabetten mutlu hale gelir. Bu da böyle bir çelişkidir çünkü bir kapitalist şunu bilir, piyasadaki rekabet kendini yok edebilecekken işyerinin içerisindeki, işçilerinin arasındaki rekabet onu daha çok kârlı, daha çok zengin hale getirecektir.

Peki şu soruyu soralım, işyerlerindeki işçiler, emekçiler birbiriyle neden rekabet eder? Biz şunu biliyoruz ki, hepimizin temel ihtiyaçları var ve bu ihtiyaçları karşılayabilmek, barınak bulabilmek, karnımızı doyurabilmek, okullara gidebilmek veya çocuklarımızı okula gönderebilmek için belli bir maddi gelire ihtiyacımız vardır ve elimizde işçiler olarak satabilecek iş gücümüzden başka, yeteneklerimizden başka hiçbir değer yoktur.

Çalışmak zorundayızdır ve eğer işimizi kaybedersek bütün o yaşam standardı ve yaşam elimizden gider. Ne yazık ki ama ne yazık ki çalışanlar olarak bu durumun önüne, iş arkadaşlarımızla rekabet ederek geçeceğimizi sansak da ortada bambaşka bir gerçeklik vardır.

Burada sana hemen şunu sorayım. işçiler bunu yaparak yanılıyor olabilirler mi?

Bizler, çalışarak geçinen insanlar olarak uzun vadede üretim hanelerimizde, işyerlerimizde neyi, nasıl, nerede, ne kadar, hangi teknolojiyle, ne süre boyunca üreteceğimiz kararını asla ama asla dahil edilmiyoruz. Emeğimizin meyvesine, kâra da ortak değiliz.

Çalışanlar Arası Rekabet

Çalışanlar olarak acaba daha çok rekabet ederek işlerimizde tutunabileceğimiz, işlerimizi kaybetmeyeceğiz algısı ne kadar gerçek?

Bence bu tamamen bir yanılgı çünkü işverenin iflası. bu az önce saydığım kararların ne oranda doğru ve nasıl alındığı ile alakalı.

Sen-ben o kararların hiçbirine dahil edilmiyoruz. Sözde her piyasa en kaliteli ürünü en ucuz fiyata alıcısına buluşturmak için nasıl var oluyorsa, yine işgücü piyasasında da en yetenekli, en çok diplomalı, en fazla dil bilen “kalifiye” elemanlar. günün sonunda o kaliteli birikimlerini, iş güçlerini çok ucuz fiyata, belki de geçinememek pahasına alıcısına yani kapitalistlere satar halde bulur kendini. Bir kapitalist bunu da bilir.

Şu an içinde yaşadığın ülkede yaşanmakta olan tam da budur zaten ve kapitalist şunu da bilir ki, çalışmakta olan insanların yanı sıra yedek işgücü ordusuna yani işsizler ordusuna her gün yeni insanlar katılmaktadır.

Bunu sen-ben tüketiciler olarak nasıl gözlemliyoruz? Yaşadığın yerden dışarı çık, sokağa çık, etrafına bak, kaç tane zincir market görüyorsan, kaç tane zincir haline gelmiş giyim markası görüyorsan, kaç tane restoran görüyorsan zincir haline gelmiş, işte bunların hepsi rekabetin sonucudur.

O hayıflanan mahalle teyzeleri, mahalle insanları “ya küçük esnaf öldü, küçük esnafın yerini koca koca marketler, koca koca mağazalar aldı, bitti gitti bu esnaf insanlar” diyorlar ya hani, işte bu hayıflanma yayının başından beri anlattığım bütün gerçekliğin dışa vurumudur.

O piyasadaki yerini büyük tekellere kaptıran insanlar da ya yedek işgücü ordusuna, işsizler ordusuna katılmıştır ya da senin benim gibi emeğini ücretle satan insanlar haline gelmiştir. Burada bir parantez açayım, benim durumum bu insanlardan biraz farklı çünkü ben sahibi olduğum kapitali şirketi bir kooperatif haline getirdim ve şirkette çalışan herkesin olduğu gibi o şirketin ortağı oldum. Başka bir yayında bunu sana uzun uzun anlatacağım. Her neyse devam edelim.

Ya Dayanışmaya Başlarsak?

Şimdi bir de meseleye diğer tarafından bakalım. Peki emekçiler, üreten insanlar eğer olur da işlerini korumak ve kazançlarını arttırmak için rekabet etmek yerine dayanışmayı seçerlerse ve dayanışmak için bir araya gelmeye başlarlarsa ne olur?

Bir kapitalist şunu da bilir ki artık o piyasada yani emek piyasasında daha önce kolayca yapabildiği gibi ucuza iş gücü satın alma imkanı ortadan kalkar. İşte bu yüzden bir kapitalist mümkünse elinde bulundurduğu bütün araçlarla, bütün kuvveti bu durumun asla kendisi için bir sorun olmayacağından emin olabileceği bir hale gelmek ister.

Baktı ki gelemiyor mu? Taviz vermek zorunda mı kaldı? Verebileceği en düşük tavizi vermeye çalışır. Baktı yine mi olmuyor? Rekabet edemiyor mu işçileriyle? Bu sefer form, şekil veya marka değiştirir, isim değiştirir ve işini yapabileceği başka bir coğrafyaya, başka bir ülkeye gider.

Bundan birkaç önceki bölümde, “Sorunca “İnsan Doğası” Diyorlar” Isimli bölümde sana rekabetin aslında insanın doğuştan gelen bir özelliği olmadığını, çoğu toplumun, medeniyetlerin ancak dayanışmayla hayatta kalabildiği ve dayanışmayla uygarlıklarını bir noktadan başka bir noktaya, daha ileriye taşıyabildiklerini anlatmıştmı.

Şimdi geliyoruz meselenin derinliğine. Senden çok dikkatlice okumanı istiyorum. Bir kapitalist çoğu şeyi biliyor olabilir ama şunu bilmez. İşyerinde rekabeti teşvik ederek aslında yaptığı şey toplumu emeğini ücretle satın aldığı insanlardan başlayarak geri çekmektir.

Bir toplum olarak ve beraberce ilerlemenin ve kalkınmanın önüne geçmektir. Unutma, parola şu beraber kalkınmak ve refahtan adil-eşit pay alabilmek.

Zenginlikten Adil Pay Almak

Bugün dünyanın en fakir ülkesine gitsen dahi, orada zevk ve sefa içinde yaşayan, saraylarda yaşayan birilerine elbet denk gelirsin. Daha da önemlisi önce iş yerlerimizde sonra da bir ülke olarak ürettiğimiz bütün değerden sana-bana, üreten insanlara haklarından verilmeyen her pay, bu işleyiş biçimiyle bu statükonun, bu düzenin daha da kalıtsallaşması ve devam etmesi için kapitalistler tarafından kullanılır.

Küresel çapta üretimin birçok alanında gözlemlenebilecek olan tekelleşme, bu acınası durumun en büyük göstergesidir. Ben bunlardan sadece 2 tane örneği seninle paylaşıp durumun vahametini anlatmaya çalışacağım.

Önce araç sektöründen sonra da kozmetik sektöründen 2 tane örnek vereceğim. Senden aklına getirebildiğin bütün araba markalarını düşünmeni istiyorum. Birçok araba markası var fakat şöyle bir gerçek var ki marka fark etmeksizin bütün bu araçlarda kullanılan bütün motorları üreten sadece 3 tane şirket var ve bu şirketler her ne hikmetse aralarında anlaşmış gibi birbirine çok yakın sayıda araç motoru üretiyorlar. Araba markaları da aynı şekilde birbirine çok yakın sayıda binek araç üretiyor. Bu üstelik öyle gizli bir bilgi falan da değil.

Rekabet Yanılgısı

Bugün Volkswagen grubunun Audi, Lamborghini, Bentley, Bugatti, Man, Seat, Skoda ve bunun gibi bir çok markanın asıl sahibi, asıl üreticisi olduğunu göreceksin. Bir süre sonra şunun farkına varacaksın ve diyeceksin ki “ya ben kimden satın alsam yine aynı adam kazanıyor, para aynı yere gidiyor” çünkü bu işi yapan kapitalistler, her sektörde olduğu gibi şunun farkındalar. Kapitalist düzende rekabet edebilmek için rekabeti ortadan kaldırmak gerekir.

Kaynak: https://topforeignstocks.com/2019/10/27/the-global-auto-industry-is-an-oligopoly/

Bu sefer piyasadaki diğer rakiplerini ortadan kaldıran bu sermaye grupları arzı ve fiyatları istediği oranda istediği ölçüde kontrol edebilir ve fiyatlarla da istediği gibi oynayabilir. Kapitalist bunu da bilir.

Diğer bir örnek de kozmetik sektöründen gelsin. Bugün 182 tane kozmetik şirketi aslında 7 tane uluslararası şirket tarafından yönetiliyor. Hemen bunların birkaçını sana sayayım, Shiseido, L’oreali Johnson & Johnson, Estee Lauder, Unilever, Coty ve P&G

Peki bunlarla ne anlatmaya çalışıyorum? Aslında olan şu: Tüketiciler cephesinden baktığın zaman ortada aslında bir rekabet yok. Kapitalistler gayet iyi bir şekilde tekelleşmiş ve bize istediği fiyattan istediği şeyi satar vaziyette. Kapitalistlerin açısından bakarsan “rekabet” edebilenler için her şey yolunda ve bu statükoyu ellerinden gelebildiği kadar korumaya çalışıyorlar. Piyasaya yeni girmeye çalışan küçük kapitalistlere bakarsan da ortada haddinden fazla piyasaya giriş maliyeti, reklam maliyeti, bir ton regülasyon ve düzenleme var ve bunların altından kalkabilmek öyle kolay değil.

Gelelim bizim tarafımıza çalışanlar, emekçilerin tarafına. Bizim için emekçi kesimler için 2 tane yol var. Ya bu kapitalistler tarafından sözde rekabet namına aynen Roma İmparatorluğu’nun yaptığı gibi bölünüp yutulmayı kabul edeceğiz ya da rekabeti değil kurtuluşun tek yolu olan dayanışmayı, beraber hareket etmeyi deneyip neyi, nerede, nasıl, hangi teknolojik araçlarla ve ne süreyle üreteceğimiz konusunda bütün özgürlüğü kendi elimize alıp, bu rekabetin iyi sonuçlar doğurduğu aptal yalanına meydan okuyacağız. Tercih senin, üstelik başka bir dünya ve hep birlikte kurtuluş mümkünken.

İçeriği beğendin mi? Beni Patreon üzerinden destekleyebilirsin!
Become a patron at Patreon!

SON 5 BÖLÜM

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir