GÜÇ: ÇOĞUNLUĞUN EYLEMSİZLİĞİ, SEZON FİNALİ – Podcast Dinle

Zırvaizm podcast nedir? Zırvaizm, en çok dinlenen Türkçe podcast yayınlarından biridir. Bu podcasti en iyi podcastlerden biri yapan şey ise içten, çıplak ve asılcı bir diyalog ile toplumun, tüketicilerin ve çalışarak geçinen insanların ekonomik sıkıntılarına değinmesidir. Yazı, video veya podcastleri internet sitesinde, YouTube’da, hem Google Podcast üzerinde hem de Spotify Podcast ve daha bir çok platformda podcast önerisi olarak bulabilirsin ve sen de dostlarına tavsiye edebilirsin.

Takipçi sorularına yanıtlar. Bir gün zengin olacağını hayal ederek yaşamak ve ölmek. Güç nedir ve kimdedir. Peki ne yapmalı?

Nasılsın benim 50 bölümdür fakirliğine fakirlik katılan, aşı tekellerinin oyuncağı olan, her gün işsizlik tehdidiyle karşılaşan, “ayın sonunu nasıl getiririm” kaygısına kapılan, cinsel tercihi sebebiyle derdest edilen, her geçen gün yenisi gelen zamlarla inim inim iletilen okuyucum? Nasılsın?

Seninle beraber Mart 2020’den beri hayatımızı tam manası ile doğrudan ilgilendiren geçim derdi, yaşam kalitesi, iş ve yaşam dengesi gibi benzeri konularda düzen başlığı altında konuştuk. Özellikle pandemi boyunca daha da şiddetlenmekle beraber borçlarımızın arttığını, evlerimizden, işlerimizden ve onurluca yaşam hakkımızdan mahrum kaldığımızı beraber gördük.

Bu bölümde seninle beraber darphane podcast ve yazı serisinin diğer bölümlerinde konuştuğumuz şeylerin genel bir özetini çıkarıp dinleyici sorularına cevap vereceğiz. Soruların bir çoğu birbirine benzer olduğu için bunları ayrı ayrı başlıklar altında topladım ve hepsine topluca cevap vermek istiyorum.

En çok karşılaştığım sorulardan bir tanesi şu “ama sevan pandemi bu şeylere sebep vermiş olamaz mı, belki pandemi olmasaydı bunları yaşamıyor olacaktık.”

Bu soruya şu cevabı vermek istiyorum. Ne pandemi, ne de krizlerin kendisi bizim için sürpriz değildi, olamazdı. Ben kapitalizmin nasıl çalıştığını anlamadığım zamanlarda her pandemiye, her ekonomik kriz ve krize kurban gidenlere bakıp “ah bu ne talihsizlik, kötü şansı görüyor musun, bula bula bizi buldu…” gibi cümleler kuruyordum.

Ancak şimdi anlıyorum ki krizlerle beraber daha şiddetli olmak pahasına her geçen gün zengin, daha zengin, fakir, daha fakir oluyor. Üstelik bu sermayedar ve zengin olma hayaliyle yaşayan tayfa dediğin zaman “ya bu neden böyle gidiyor, çoğunluk için, sıradan insanlar için neden düzen daha da iyiye gitmiyor?” Sana dönüp diyorlar ki “yahu küresel ekonomi, piyasa dalgalanması, döviz kuru. bla bla bla..” ulan neden bu dalgalar hep sizin teknenizi yüzdürüyor da bizi boğuyor?

Merak ediyorum, neden her şey daha da pahalılaşıyor? Bir ev kurmak, okul okuyabilmek, evlenebilmek, çocuk bakmak çetinleşiyor? Ama sizin yığdıklarınız, kazançlarınız kat ve kat artıyor.

Kriz Var Ama Kime Var?” Başlıklı bölümde sana. Lüks ev ve araba satışlarının rekor kırdığını söylemiştim Kendin de araştırabilirsin. Bence bütün bu durumların aslında bir yanıtı, bir sebebi var. Çünkü bu düzen mülkiyet ilişkileriyle, kazanç algısıyla, kâr olgusuyla, üretim ilişkileriyle, alım gücüyle insan için değil, doğa için değil, senin-benim bizim, halkın sağlığı, doğanın korunması, hayvanların eziyet görmemesi için değil, tamamen sermaye ve kâra odaklı.

Gökten inmeyen sosyal haklar ve kazanımlar

Eğer öyle olmasaydı, biz şuncacık ömrümüzde onlarca paylaşım savaşı, onlarca kriz, onlarca çevre katliamı, iş kazası adı altında işçi cinayetleri, hak gaspları yaşamazdık. Üstelik biz sıradan insanlar olarak bütün bu yağmaya rağmen bugünkü kazanımlarımızı o yağmacı kapitalistler bize verdiği için değil, tam aksine o hakları söke söke aldığımız için bu kadar “rahat” yaşam koşullarımıza ve çalışma haklarımıza sahibiz.

Bunu özellikle söylüyorum çünkü çok gelen başka bir soru da şuydu, “yahu kapitalizm madem o kadar kötü, neden bugün bizim sosyal haklarımız, tazminat haklarımız, yıllık izinlerimiz vs.. var”

işte kıymetli okuyucum. Bunların hiçbiri kapitalistler bize bu hakları seve seve, isteye isteye verdiği için değil, bizler çalışarak geçinen sıradan insanlar olarak o hakları talep ettik ve o talepler etrafında beraberce hareket ettik diye var ve mümkün.

Senden rica ediyorum, aç ve bilgi ağlarında arat. Bütün bu bilgiler erişimine açık. Bu hakların ne direnişler ile, ne bedeller ödenerek alındığına bir bak.

Ben eminim dinleyicilerim arasında bir sürü çalışarak geçinen insan var. Yoksa da yarın öbür gün bu insanlar çalışma hayatına girecek. Sorum şu, bırakmayacak mısınız patronlarının lüks hayatına özenmeye, zengin ve sözde başarılı ve hayırsever müteşebbislerin kurduğu sadaka düzenlerini övmeye, ne zaman onların servetine servet katmayı bırakıp kendi geleceğinizi,avuçlarınıza alacaksınız?

Bilinçsiz ve dayanışmasız eylem

Çile çekmeyi, mesai aralarında tartıştıklarınızı, mesai sonrası bir araya gelerek söylendiğiniz o bütün dertlerin aslında bütün toplumun ortak dertleri olduğunu görerek toplumsal bir değişimin, sistemsel bir değişimin peşinden ne zaman gideceksiniz?

Unutma kıymetli dinleyicim, söz konusu senin emeğin ve hayatın, senden çalınan şey saatlerin ve de yetişkin hayatın. Bu süre asla geri gelmeyecek ve bu düzen daha da iyiye gitmediği için ne zaman geçmişe nostalji ve özlem duyulacak bir şey gibi bakmayı bırakıp geleceğin ve geleceğimiz için beraber ve dayanışma içerisinde hareket etmeye başlayacaksın?

Aslında sen-ben zaten bunu bilmeden de olsa her fırsatta yapıyoruz. O mesai arkadaşlarımızla veya çalışarak geçinen ve sınıfının insanları olan arkadaşlarınla her bir araya geldiğinde bunu zaten yapıyorsun, yapıyoruz.

Benim isteğim bu mücadelenin kitleler halinde ve halk olarak dayanışma içerisinde yapılması. Hangi kapitalist ülkede yaşıyorsan yaşa, içinde yaşadığın ülkede mutlaka bunu yapmanı mümkün kılacak siyasi ve sivil kurumlar mevcuttur. Git onlara katıl. Umutla bakabileceğin bir gelecek hazırla kendine.

Sen göremeyecek olsan dahi çocukların, çocuklarımız görsün o geleceği çünkü biz bireysel olarak davrandığımız müddetçe bir hiçiz. En başta patronlarımız için bir hiçiz sonra hükümetlerimiz için bir hiçiz. Merak ettiğim şu, bunun gerekli olduğunu ne zaman anlayacaksın? 50 yıl sonra son ev taksidini öderken mi, son öğrenim kredisi borcunu öderken mi, son banka borcunu, son telefon taksidini, son tatil kredisini, son kredi kartı borcunu öderken mi? Ne zaman anlayacaksın?

Unutma ki bu düzen sen-ben yaşadıkça ses çıkarmayalım diye, seni-beni borca batıracak, batıramadığı zaman da onu cazip kılacak. Gelelim diğer ve en önemli sorulardan bir tanesine. Bu soruların çoğu siyasete ve siyasi partilere dair.

Düzen partileri ve sundukları sadaka modeli

Diyorlar ki “Sevan B partisi gelirse, C partisi gelirse düzelir bu işler ya, neden çareyi sadece ve sadece halkın kendisinde ve düzen dışı siyaset yapan “küçük” partilerde görüyorsun ki, iyi bir muhalefet birçok sorunumuzu çözer”

Öyle mi dersin? Sor bakalım o partilere, o beğendiğin, gözüne güzel gözükmeye çalışan partilere. Onların bu borç ve faiz üzerine kurulu piyasa düzeni ile, işsizliğin tamamen ortadan kaldırılmasıyla, barınmanın, bilimsel eğitimin, ucuz ve temiz gıdaya erişimin, önleyici bir sağlık yaklaşımının anayasal bir hak haline gelmesiyle, ülkemizdeki doğal güzelliklerin, doğal kaynakların rantiyeye çevrilmesiyle gerçekten bir problemleri var mıymış?

Yani, diğer bir deyişle düzenin meşru olup olmadığı ile alakalı bir dertleri var mıymış. Onlardan alacağın cevap ve göreceğin gerçek şu olacak ki muhalefet olarak görülen partilerin ve onların programlarının çoğu ya iyi bir sadaka, yani sosyal rüşvet düzeni kurmakla (yani kapitalizmi ehilleştirmekle) alakalı ya da hiç birinin kapitalizmle temelden bir sorunu yok.

İşte bu yüzden içinde yaşadığın ülke dahil diğer bütün kapitalist devletlerde insanlar hükümetlerine, başkanlarına, vekillerine ve kendi oylarına rağmen kazanılmış haklarını dahi kaybediyorlar. Bunu anlattığında dönüp diyorlar ki “aman ağzımızın tadı kaçmasın Ali Rıza Beyciğim” ulan daha ne kaçacak, nereye kaçacak?

Vicdanlara sesleniyorum, bir öpülmedik kulağımızın arkası kalmadı mı. Hanginiz geleceğinizden umutlu, hanginiz geleceğini garanti altında görüyor, hanginiz diyebilir ki “ya Sevan benim keyfim gıcırında, muhtemelen benim çocuğum bundan daha iyi bir dünyada ve toplumda yaşar, derdim tasam yok”.

Tabi sermayedarlar hariç.

Ben zaten onların bu yayını çok fazla dinlediğini zannetmiyorum. Yayını dinleyen insanların yaş grubuna bakıyorum, genelde 24 ve 45 yaş arası insanlar. Zaten yayını dinlemeyen zenginler de şu an aldıkları ödeneklerle, vergi afları ile, vergiden kaçınmayla, zam yapmakla, sizden çaldıklarıyla servetlerine servet katmakla meşguller. Ama biz ne biliyoruz? Bu düzen böyle gitmez, gitmeyecek.

Bu mücadele bireysel bir mücadele değil. Bazıları diyor… en çok gelen sorulardan biri hatta bu “ya Sevan tek başına konuşuyorsun, tek başına anlatıyorsun, bu bireysel bir mücadele değil mi?”.

Benim yaptığım bu yayın da bireysel bir mücadelenin örneği değil. Değişim ancak onu kitleler talep ettiği ve onu çağırdığı zaman gelir. Ben de bu insanlardan biriyim. Bunu çağıran başka insanlar yok mu? Elbette var.

Yine bir çok dinleyici. “Peki ne yapmalı Sevan” sorusunu soruyor, ne yapacağız o halde?”

Senin de fark edeceğin gibi ben sorunu gördüğüm yeri değiştirdikten sonra, yani kapitalizmin nasıl çalıştığını anlamaya başladıktan sonra artık sıradan insanların yaşadığı bir çok probleme, gündeme ve hayata dair konulara farklı bakmaya başladım.

Elbette ki yapılacak şey kapitalizmin ötesine geçmektir. Bu toplumsal bir süreçtir. Zaten bu düzen kendi kuyruğunu yiyen bir yılan gibi kendi kendini tüketmektedir. Ama bunu yaparken çoğunluğu seni-beni, gariban dünya halklarının mahvetmektedir. Ben işte o zamanı, yani kapitalizmin ötesine geçeceğimiz zamanı mümkünse erkene çekmek ve insanları başka bir dünyanın mümkün olduğuna inandırmak istiyorum.

Senden inanmanı istiyorum. Bizler çalışarak geçinen insanlarız. Çalışarak geçinen insanlar olarak kendi çıkarlarımızın farkına varacağız. Tarlada, ofiste, atölyede, fabrikada… üretmek ve yaşayabilmek için gittiğimiz neresi varsa oradaki insanlarla dil, din, ırk, mezhep gözetmeksizin ortak dert ve çıkarlarımız olduğu, düzenin faydamıza çalışmadığı ve gün geçtikçe daha da kötüleştiği konusunda konuşacağız.

Anlatacağız çünkü bizim o sermayedar takımı gibi televizyonlarımız, gazetelerimiz veya matbaalarımız yok. Bir tek emeğimiz ve vaktimiz var. Emeğimizi satmaya çalıştığımız iş yerlerimizde, vaktimizi geçirdiğimiz sosyal ortamlarınızda, aslında kötü şans, talihsizlik veya kader olarak nitelendirdiğimiz bütün bu problemleri konuşacağız.

Bu gündelik ve bizi sürekli meşgul eden sıkıntıların aslında düzen kaynaklı olduğundan bahsedeceğiz ve düzen değişmediği takdirde bırak çocuklarımızı, kendimize daha iyi bir gelecek hazırlayamayacağımızı anlatacağız.

Borç ödeyerek, kölelik ederek, aydan aya hayatta kalmaya çalışarak ömrümüzün kısalacağını ve bütün bu problemlerin neticesinde stres kaynaklı sağlık sorunlarının kaçınılmaz hale geldiğini anlatacağız.

Kıymetli okuyucum, senden rica ediyorum. Farkına varmanı istiyorum. Biz varız.

Diğer bir gelen soru da şu, “Sevan karşı taraf, o zenginler çok güçlü değil mi, biz ne yapacağız ki o insanlara karşı”

Yahu biz çoğunluğuz. Hep çoğunluktaydık. Çoğunlukta olacağız. Çoğuz biz.

Burada 2 nokta çok önemli. Bizim sıradan insanlar olarak gücü atfettiğimiz o kapitalist hükümetler veya kapitalistler aslında gücün asıl sahibi değiller. Bu atfedilmiş bir olgu, atfedilmiş bir sıfat.

Onların o sözde bütün gücü sömürüden beslenebildikleri için var oldu ve biz bunu istemediğimiz, istemediğimiz için de yapmadığımız zaman, yani üretimde boykota gittiğimiz zaman, yani hiçbir şey yapmayarak aslında bu düzenin en büyük çarklarını devirmiş oluyoruz.

Ama ne yazık ki biz bölünmüşüz, bir gün köşeyi dönmek hayaliyle yaşamak pahasına, bir gün işler düzelir hayaliyle yaşamak pahasına bölünmüşüz. Şimdi son olarak değinmek istediğim ve en çok sorulan sorulardan bir tanesi de şu. “Ne diyorsun yani Sevan, biz hiç sınıf atlayacak mıyız, girişimler yapamayacak mıyız, icat bulamayacak mıyız, bu düşük ücret tuzağından kurtulamayacak mıyız bu düzende” Aslında buna diğer bir yazımda detaylıca değinmiştim, “Garibanın Yüzü Gülür Mü?” isimli yazıma göz atabilirsin.

Yapabilirsin. Bir istisna olduğuna inanabilirsin. Hatta bulunduğun ülkeden göçüp “daha iyi bir ücretli kölelik” düzeni kurmuş başka bir ülkeye gidip orada da geldiğin yere kıyasla daha iyi bir hayat sürebilirsin. Bunlar mümkün ama eğer senin kastettiğin şey bir kapitalist olabilmek, bir kapitalist olabilmeye inanarak yaşamaksa bunu da yapabilirsin ama en baştan söyleyeyim ki aramızdan çok çok küçük bir kısmı bunu şans eseri de olsa “başarabilir”.

Ben de ömrünün çok uzun bir kısmı böyle bir yanlışa düştüm. Diyelim ki bu doğru bir varsayım ve bunun kapitalizmin reklamcılar tarafından anlatılan aptal bir yalandan ibaret olduğunu anlatmıştım.

Ben de uzunca bir dönem bu yalana inandım. Ya ömrün boyunca o yüz kişiden biri olabilmeyi dileyerek yaşayacaksın (ki sürdürülebilir başarının hiçbir zaman garantisi yok çünkü bu düzen sürekli krizlere gebe, bunalımlara gebe) ya da diyeceksin ki bu düzen böyle gitmez.

Çünkü yine o yüz kişiden biri olabilmek için diğerlerinin sahip olduğu fırsatlara ve imkânlara sahip oluyor olman lazım ki böyle bir şey yok. Bizler sıradan insanlar olarak o şartlara sahip değiliz ve olmayacağız. Bu düzen tam da bunu imkansız hale getirerek fırsat eşitliğini ortadan kaldırdı.

Ben sana gerçeği vaad ediyorum kıymetli okuyucum, Ya kapitalizm ya insanlık, ya hep beraber bir kurtuluş ya da kendi bacağından asılmak. Üstelik başka bir dünya ve hep birlikte kurtuluş mümkünken.


Yazıyı ve darphane podcast serisini kapatmadan önce ikinci sezon boyunca bana desteğini esirgemeyen Podfresh podcast ailesine teşekkürlerimi iletiyorum. Yine aynı ağda yayınlar yapan kellerin savaşı, aliterasyon ile her şeyin bir şeyi var, kulak uleması, instagram üzerindeki solcu düşünür sayfası ve en en önemlisi ev arkadaşım, yoldaşım Sinan’a ve ismini anamadığım bütün yayıncılara destekleri için teşekkürlerimi iletiyorum.

Sonraki yayın ve formatlarda görüşmek üzere hoş çakalın.

İçeriği beğendin mi? Beni Patreon üzerinden destekleyebilirsin!
Become a patron at Patreon!

SON 5 BÖLÜM

İlk Yorumu Siz Yapın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir