Zırvaizm podcast nedir? Zırvaizm, en çok dinlenen Türkçe podcast yayınlarından biridir. Bu podcasti en iyi podcastlerden biri yapan şey ise içten, çıplak ve asılcı bir diyalog ile toplumun, tüketicilerin ve çalışarak geçinen insanların ekonomik sıkıntılarına değinmesidir. Yazı, video veya podcastleri internet sitesinde, YouTube’da, hem Google Podcast üzerinde hem de Spotify Podcast ve daha bir çok platformda podcast önerisi olarak bulabilirsin ve sen de dostlarına tavsiye edebilirsin.
Merhaba kıymetli okuyucum. Nasılsın. Sağlığın, keyfin, halin vaktin yerinde mi? Kendini nasıl hissediyorsun? Geçinebiliyor musun? Borçlarını ödeyebiliyor musun? Kendinin veya çocuğunun geleceği için endişeleniyor musun?
Bu günlerde kiminle karşılaşsam kendisine bu soruları soruyorum. Dost meclisinde, yeni bir arkadaş edindiğimde doğrudan bu podcast serisinde konuştuğum konuları açıyorum. Bugün de seninle çok uzun zamandır üzerine konuşmak istediğim, daha önceki yayınlarda ucundan, kıyısından değindiğim bir konuyu paylaşacağım.
Eminim sen de daha önce bu “sıfırdan gelerek” zengin olduğunu iddia eden insanlarla tanışmışsındır.
Sıfırdan gelerek milyarder olan insanların hikayelerini duymayı sevdiğini de biliyorum çünkü çoğumuz o hikayeleri dinlemekten hoşnut oluyoruz. Hatta önceleri bu insanların hikayelerini okuyup, dinleyip “bir gün ben de o milyarderler kulübüne katılabilirim, bir istisna olabilirim” diyerek rüyalara daldım.
Taa ki kapitalizmin nasıl işlediğini anlayana kadar.
Milyarderler kulübüne hoş geldin fukara
Seninle milyarderler kulübüne katılmanın bugüne kadar anlatılmamış sırlarını konuşacağız. Gel seninle beraber bakalım. Anlatılan hikayelerdeki gibi sınıf atlamak, ultra zengin olmak öyle kolay mı yoksa işin içinde başka bir iş mi var?
En başta bu milyarderlerin hikayelerinin nasıl ayağımıza kadar geldiğini bir hatırlayalım. Onların hikayeleri filmlerde, haberlerde, televizyonlarda, gazetelerde… Neredeyse her yerde ama her yerde anlatıla geldi. Sıfırdan gelen iş adamları, zenginler…
Hatta dünyanın bazı ülkelerinde (örneğin Trump) bu insanlar seçilip yönetime bile getirildi.
Bize hep nasıl pazarlandı bu insanlar?
“Geçmişin aristokrat ailelerinin çocukları veya monarşilerin çocukları gibi doğuştan değil, tırnaklarıyla kazıyarak geldiler, sıfırdan geldiler”
Tabi yersen…
İşte tam da bu bölümde, bu önermelerin senin-benim için, bir zamanlar sınıf atlama hayali kurmuş veya hala kurmakta olan insanlar için ne kadar zararlı önermeler olduğunu konuşacağız.
Şimdi. Bu servet sahiplerinin başarılarını ve servetlerini “kazandıkları” varsayımıyla bir ilerleyelim. Bir zamanlar, daha Amerikan Rüyası ölmemişken, o “hard work” yapan, Türkçesi ile “sıkı çalışan” insanların harbiden bir yerlere geldiği varsayımı ile ilerleyelim.
Milyarder olma ihtimalinin acı matematiği
Lakin burada birkaç şeyi sormazsak, bu varsayımların ne kadar güvenilir olduğuna dikkat etmemiş oluruz. Saflık etmiş oluruz.
İlk olarak şu soruyu soralım. Neden her geçen yıl bir önceki yıla kıyasla milyarder olabilme şansı azalıyor?
Örneğin kapitalizmin sözde en iyi işlediği ABD’de bu milyarder olabilme ihtimali %000.2
Şimdi. Daha önce hiç piyango oynadın mı bilmiyorum ama sanırım piyangonun sana vurma ihtimali ya bu rakama yakın, ya da bundan biraz daha yüksek bir ihtimal.
Her neyse, devam edelim.
Peki bu ihtimal bu kadar düşük olmasına rağmen neden bu liboşlar kapitalistler ve onların kitle iletişim araçları “bir gün siz de o zenginler kulübüne katılabilirsiniz” gibi bir algıyı bize dayatıyor?
Neden sürekli “onlar başardıysa sen de başarabilirsin” masalını bize anlatıyorlar? Bunu merak ediyorum.
Rıza üretim süreci, bir halk kendi çıkarına aykırı hareket etmeye nasıl ikna edilir?
Aslında kıymetli dinleyicim hikâye çok ama çok basit. Senden ön yargılarını bir kenara bırakıp çok dikkatlice dinlemeni istiyorum. Bu insanların ortak olarak yaptığı bir şey var. Bunlar çıkıp derler ki;
"sıfırdan geldim, başladığımda elde avuçta hiçbir şey yoktu, ben de 9 - 5 çalışıyordum, faturalarımı ödeyemiyordum, ama şikayet etmektense oturup çok sıkı bir şekilde çalıştım ve sonunda başardım, bakın şimdi nerdeyim"
Aslında bu cümleleri kurarken seni beni ikna etmek istedikleri 2 tane basit şey var.
- Aslında üstünde oturdukları servetin kendilerince “kazanılmış” olduğu (burada bir parantez açayım, elde etmekle kazanmış olmak arasında devasa bir fark var)
- Senin de bir gün onların izlediği yolu izleyerek oralara varabileceğin, onların bugünkü haline gelebileceğin
Ancak buna ikna edilirsek seni-beni yani çalışarak geçinen emekçileri kendi öz çıkarlarına aykırı şekilde hareket etmeye ikna edebiliyorlar.
Sen hiç vergi vermekten mutlu olan patron gördün mü?
Gariban halkları kendi öz çıkarlarına, kendi ekonomik çıkarlarına aykırı olmasına rağmen patron takımının daha az vergi ödemeleri gerektiği konusunda ikna edilmiş durumda.
Ne diyorlar?
“Biz az vergi verelim ki ekonomi canlansın, harcamalar artsın, istihdam artsın”
Kıymetli okuyucum. Bu öyle basit bir şekilde geçebileceğimiz bir kabulleniş, bir ikna ediliş konusu değil.
Sen şu lafları hiç halk arasında duymadın mı?
"Yahu fakir parayı bulunca nasıl harcayacağını bilmiyor canım, para zengin adama yakışıyor, bu sene piyango inşallah bir zengine çıkar da adam yatırım falan yapıp istihdam sağlar, fakire piyango çıkınca çarçur ediyor parayı"
Bu lafları duymadıysan yeteri kadar dikkatli dinlemiyorsun demektir. Halkın içinde böyle bir düşünce kalıbı var. Paranın ancak zenginlerin ellerinde kıymet ve değer bulduğu, yatırıma dönüştüğü, dolayısıyla istihdamın doğduğu, onların bunu harcamayı ve işletmeyi daha iyi bildiği, paranın onlara yakıştığı gibi algılar oturmuş içimize, buna ikna edilmişiz.
Bu lafların hepsi servetin ve o servete sahip olanların geride kalan fakirleri boş yalanlarına inandırmaya başarabildiğinin en iyi göstergesi ve dışa vurumudur.
Bir de marifetmiş, iyi halt etmişler gibi bunların hakkında deniliyor ki;
"Yahu bak Elon Musk'a, adamın bir dairesi bile yok, kirada oturuyor..."
Elbette emlak almayacak. Salak değil ya. Alırsa vergisini ödemek zorunda kalır. Sonsuza kadar zorlanmadan kira ödeyecek parası var zaten. Neden vergi versin ki?
Sıfırdan gelen işadamları – zenginler
Hemen burada bir virgül koyup şu “ben kazandım, sıfırdan geldim” masalını bir ele alalım.
Bu masalı daha önceleri dinlemiş birisi olarak kendimden öyle utanıyorum ki…
Hele şu Jeff Bezos denen adam… Kendisi senin de malumun gençken McDonalds’ta çalıştığı zamanlardan bahsetmeyi çok ama çok seviyor.
Oldukça ilkeli bir çalışan olduğunu söylüyor. Bu sayede Princeton Üniversitesi’ne gidebildiğini, ardından Wall Street’e geçebildiğini, oralardan gelen bütün kazancını “deli işi bir yatırım yaparak” internetten kitap satma fikrine yatırdığını anlatıyor.
En meşhur lafı da şu “Amazon’u bir garajda kurduğumda bir hayalden ibaretti”
“Amazon’u garajda kurduğumda sadece bir hayalden ibaretti”
Tabi yersen.
Bu ve benzeri hikayelerin aslında tamamı süslemelerle, abartılarla dolu. Elbette az da olsa kendilerince bir doğruluk payı var ama tüm detaylarıyla anlatılmayan hikayeler olduklarından asıl kısımlarını biz göz ardı ediyoruz.
Misal. Jeff amcamıza bakalım. Bugün bir internet devi olmasına yardım eden ve ailesinden gelen o kuruluş aşamasındaki $300.000’lık finansal yardımı pek de bir dinlendirmiyor.
Masaldan çok ne var, gel bir de Elon Musk’a bakalım.
Neymiş efendim, okuldakiler kendisiyle dalga geçiyormuş, bilim kurgu ile ilgileniyormuş ve kendine inanmayan insanları saf yaratıcılığı ve girişimciliği ile yanıldıklarına ikna etmiş.
Elon abimizin babası Errol Musk, Güney Afrika’da yüksek karlı bir zümrüt madeninin sahiplerindendi. Yine oranın sayılı emlakçılarındandı. Bu insanlar elbette sıfırdan gelmediler. Çok çalışmış olabilirler. Bu milyarderler ancak bugün bulundukları konuma asla ama asla yalnız başlarına gelmediler.
Bu çok önemli.
Tam da burada geliyoruz bam teline.
Peki ne oldu da bu herifler dünya devi olabildiler?
Ya doğuştan, ya sömürüden ya da hükümet kuşundan
Benim gözlemleyebildiğim 3 ana unsurun kombinasyonunun bu duruma yol açtığını düşünüyorum.
- Ayrıcalıklı veya zengin bir ailede doğmak,
- Emek sömürüsü
- Hükümet desteği
İlk maddeden başlayalım. Senden ricam. Forbes en zenginler listesini açman. En zengin ilk 100 veya ilk 500 isme bak. Aralarından hangisinin ailesinden finansal yardım almayarak bir şeyleri “başardığını” bir kontrol et.
Sonuçlar eminim seni şaşırtacak. Elbette bu bir tesadüf olamaz.
Gelelim ikinci maddeye. Emeğin sömürüsüne. Peki bu nasıl gerçekleşiyor? Eğer önceki yazılarımı dinlediysen konuya aşina olduğunu ben zaten tahmin ediyorum. “Dünyanın En Büyük Hırsızlığı: Kapitalist Monarşi” isimli yazıda bunu uzun uzadıya anlattım.
Toprağı ve üzerinde bitenleri, doğal kaynakları, yine işçilerin ürettiği ancak bir şekilde mülkiyete geçirilmiş bütün üretimde kullanılan makine ve araçları elinde bulunduranların, emeğini satarak geçinmek zorunda olan insanları sömürmesine "emek sömürüsü" diyoruz.
Burası o kadar önemli ki, zaten bunu anladığın zaman ücret karşılığında çalıştığın süre boyunca hangi kapitalist şirkette çalışırsan çalış asla ama asla hak ettiğin değeri, ürettiğin gerçek değeri alamayacağını anlayacaksın.
İşte ancak böyle aptal bir dünyada maaşının vaktinde yatması, sigortanın eksiksiz ödenmesi veya ücretli izinlerini kullanabilmen gibi çok ama çok basit durumlar dahi kıymete biniyor. Yazık. Ne diyeyim?
Benim bu durumu daha iyi özetleyebilmemin en iyi yolu yakın zamanda gerçekleşmiş ve haberlere yansımış bir olaydan bahsetmek. Çok uzun zaman değil Temmuz 2021’de. Amerika Birleşik Devletleri’ndeki “Ohio Pizza Shop” adındaki bir zincir işletme 5 Temmuz gününü çalışanların takdir günü ilan ederek o gün kazanılan bütün kârı çalışanlara dağıttı.
Peki işçiler o gün ne kadar kazandılar dersin? Tamı tamına saatte $78. Asgari ücret olan saatte $7.8 nerede, saatte $78 nerede…
Hardcore sömürünün matematiği
Burada matematiğin gösterdiği şey şu. Eğer sömürü ve sınıf farkı olmasa, üretiminde kullanılan araçlar mülkiyete geçirilemez ise, ürettiğimiz değer bizden gasp edilmese, işçiler normalde saatte kazandıklarının 10 katı kazanabilecekler.
Eminim senin çalıştığın işyerinde de bu olsaydı o pizza çalışanları gibi sen de belki 10 kat belki daha fazla günlük kazanç elde edecektin. Tabi tekrar söylüyorum, ürettiğin değer çalınmamış ve sana verilmiş olsaydı.
Bu denklemin aynısını on binlerce çalışanı olan küresel şirketler için kurduğunda o şirketlerin kâr oranları ile ne büyük sömürüler yaptığını daha net görebilirsin. Bazen bu sömürü çocuk emeğinin sömürüsüne kadar uzanabiliyor.
Beyoncé, Rihanna ve çocuk emeği
Yakın zamanlarda milyarderler kulübüne katılan, zenginliğine zenginlik katan Rihanna ve onun Fenty Beautiy adındaki kozmetik markası. var.
Her ne kadar ana akım medyada pek yer bulmasa da Bangladeşli çocuk işçiler onun kozmetik ürünlerini imal ediyormuş iddiasıyla Rihanna’yı hedef tahtasına oturttular.
Diğer sevilen bir isim. Beyonce ve adına özel koleksiyon için aldığı milyon dolarlar. Onun da ürünlerinin üretiminde çocuk emeğinin kullanıldığı ortaya çıktı ve bu isimler aklanmadılar.
Peki bu vakte kadar açığa çıkmayanlar? Sonuçta kamuoyu bu gibi konularla daha yeni yeni çok ciddi bir şekilde ve hassas olarak ilgilenmeye başladı. Bahsettiğimiz forbes ilk 100 arasında yer alan ve bilmediğimi diğer servet sahipleri bu servetleri 50,100 veya 200 yıllık bir sömürü boyunca biriktirdiler. Üstelik o yıllarda ne çocuk emeği, kölelik vardı ya kölelik.
Ama bizler hep o sömürü dağı’nın zirvesine, en tepesine ve tepede duranlara bakmamız için yetiştirildik. Oralara nasıl gelindiği önemli değildi… Önemli olan gelebilmekti…
İte kaka zengin edilmek
Şimdi gelelim üçüncü ve son maddeye. Hükümet desteği konusunda içinde yaşadığın ülkede bu durumun ihaleler yoluyla nasıl işlediğini çok ama çok iyi biliyorsun.
Biz kapitalizmin ve serbest piyasanın sözde çok iyi işlediği Amerika Birkeşik Devletleri’ne bakalım. Şımarık çocuğumuz Elon Musk’a yine göz atalım. Onu bilenler bilir. Kendisi her fırsatta devletin piyasaya müdahale etmemesi gerektiği, vergileri indirmesi gerektiği gibi konularda nutuk atıp tutuyor.
Ancak çok az dillendirilen bir şey var, o da kendisinin Space-X ve Tesla gibi şirketleri adına 4.9 milyar dolarlık devlet yardımı almış olması.
Bu kimin parası? Halkın parası. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu.
Biz bu durumun artık en iyi örneğini bu Kovid sürecinde gördük. Kamu yardımları ile, halkın parasıyla geliştirilen tedavi yöntemlerinin özel şirketlerce o halklara yine satılmasında gördük. Yardımlarda elbet o şirketlerin hissedarlarını, sahiplerini zengin etti,
İşte benim derdim bir marifetmiş gibi anlatıldığında bu parazit davranışın alkışlanması, takdir görmesi ve yüceltilmesi.
Üstelik başka bir dünya ve hep birlikte kurtuluş mümkünken.
İlk Yorumu Siz Yapın