Gelir grubuna göre karbon salınımı. Oxfam Raporu. Doğa’nın gerçek katilleri. Sorgulanamaz zenginlikler ve tüketim alışkanlıkları.
Transkript
Naber? Nasılsın, keyfin yerinde mi? Benim bu aralar keyfim pek yerinde değil. Yakın zamanda beni zenginlere karşı daha da öfkelendiren bir haberle karşılaştım.
Denk geldiğim bu haber, Oxfam Enstitüsünün gelir grupları ve bu gelir gruplarına dair insanların yaptıkları karbon salınımlarıyla alakalı, gel birlikte bakalım, zenginler bizi nasıl boğuyor?
Sonda söyleyeceğimi başta söyleyerek başlayayım, insan nüfusunun en zengin %10’u atmosfere salınan karbondioksitin %50’sinden sorumlu.
Tabloyu incelediysen, yanlış görmedin. Peki bu neden böyle?
2020 yılında dünya nüfusunun en zengin %1’i 63 milyon insan demek, en zengin yüzde onu ise 630 milyon insan demek.
Ortaya çıkan tablo şu; biz garibanlar, yani dünyanın en fakir %50’si olarak bu en zengin %10’a kıyasla karbon salınımının sadece %7’sinden sorumluyuz ve bu rakam 1990 yılından 2015 yılına kadar neredeyse hiç değişmemiş.
Ama durum zenginler için aynı değil.
Peki neden aynı değil? Bu soruyu sormak lazım. Senden düşünmeni istiyorum. Neden bir kapitalistin geliri arttıkça doğaya verdiği zarar artıyor? Bu ikisi arasında nasıl bir ilişki var?
Şimdi sana atmosfere salınan bu zehirli gazın hangi sebeplerden ortaya çıktığını söyleyince diyeceksin ki, “heeeee Sevan şimdi tamam, galiba bu yüzden zenginler’ bizlerin, halkın çoğunluğunun aksine normalden kat ve kat daha fazla zehri doğaya salıyorlar.”
Zenginlerin doğaya saldığı zehirli gazların başlıca kaynakları şunlar, önem sırasına göre söylüyorum, dikkatlice okumanı istiyorum;
1- Jet uçaklar
2- 4x4ler, Jeepler ve flolar
3- Mansiyonları, evleri, villaları için harcadıkları su, elektrik, havalandırma ve ısıtma kalemler
4- Satın aldıkları pahalı kıyafetler.
5- Gıdalar ve hizmetler
Diyebilirisin ki “Sevan bunların bir kısmını biz de yapıyoruz, tamam bir jetimiz olmayabilir ama aracımız var, aracımıza biniyoruz, evimiz var ısıtıyoruz, kıyafet alıyoruz üstümüze başımıza…”
Kıymetli okuyucum, sıkıntı da orada zaten.
Bu yeryüzündeki en zengin 63 milyon insan senin, benim kadar değil, bizim tükettiğimizin yüzlerce ve binlerce katını tüketiyor ki istatistikler bu insanların doğanın ırzına geçtiğini gösteriyor.
Şöyle bir örnek vereyim ki durumun vahameti kafanda daha çok berraklaşsın.
Diyelim ki yüz kişilik bir apartmanda yaşıyorsun, bu apartmanda sen de dahil doksan kişi kapısının önüne hiç mi hiç çöp koymuyor, ancak apartmandaki on tane züppe kapısının önüne pislik ve çöp yığdığı için, sen kapının önüne çöp koymamana rağmen pis kokan, rezalet bir apartmanda yaşıyorsun.
Kısacası kendi kirletmediğin doğanın, tabiatın ve atmosferin mahvoluşunu izliyorsun…
Üstelik daha önce ki yazılarımda bahsettiğim gibi bu kapitalistler için gözlerden uzaklarda, temiz havalı adalarda yaşamak, bilmem ne dağlarının tepesinde ikamet etmek, ortalık mahvolsa dahi şahıslarına ait sığınaklarda on yıllar geçirmek veya “Zenginler Dünyadan Kaçıyor” isimli yazımda bahsettiğim gibi denizde yüzen adalarda yaşamak bir tarihe kadar ve sonrasında Marsa gitmek herhangi bir engel teşkil etmiyor.
Onlar zaten sömürdüğü bu dünyayı, insanları ve kaynakları bir plastik şişe gibi buruşturup kenara atmaya hazırlar.
Böyle giderse bizi boğmaktan ötürü bir bedel ödemeyecekler, hem de ellerini sıyırıp, kaçıp gitmeye imkan bulacaklar.
Senden sorgulamanı istiyorum. Neden kendin işlemediğin bir suçun neticesinde, atmosferin kirlenmesi neticesinde boğularak idam ediliyorsun?
Bunun bedelini neden sen ödüyorsun? Üstelik sen, ben, biz halkın çoğunluğu olarak bu zenginlere, kapitalistlere kıyasla zerre kadar suç işlememişken…
Ne diyeceğiz şimdi buna? “Lüks tüketim, olur böyle şeyler” mi diyeceğiz? “Biz insanlık olarak çok kötü varlıklarız, israf ediyoruz bunun bedeli de bu” mu diyeceğiz?
“Tasarruf musluğu almadık, ah doğalgazımız yok diye kömür yaktık veya iki deodorant sıktık, haftada birkaç defa fazla duş aldık, aracımızı da biodizel ve elektronik alamadık” diye hayıflanacak mıyız?
Emin ol senin, benim belki istesek dahi alamadığımız her türlü çevreci kararlar, bu kapitalistlerin bilerek ve isteyerek işledikleri suçlarla kıyaslandığında doğanın tahribatı konusundaki kötü tabloya zerre şifa olmuyor.
Peki senin, benim, bizim burada asıl sormamız gereken soru ne?
Bu multimilyarderler, zenginler, kapitalizm kaynaklı gelir adaletsizliği probleminden ötürü pastadan alması gerektiğinden fazladan pay alanlar, belki ömürleri boyunca bir gün dahi çalışmayanlar, paracıkları ve karlılıkları en büyük dertleri olanlar, para basanlar, para satanlar, paradan para kazanlar, üretime değil tüketime endeksli yaşayanlar ancak bir başkası kaybettiğinde veya israf ettiğinde kazananlar, vurguncular, tekelciler ve yediği kaba tükürenler böyle bir hakkı ve imkanı nereden bulabiliyorlar?
Yazının sonlarına geliyoruz…
Şimdi gelelim bam teline. Dünya bankasının yakın zamanda açıklamış olduğu bir rapor var, bu raporda diyor ki, 2030 yılına kadar eğer zengin ve fakir arasındaki uçurum bu şekilde artmaya devam ederse, yani gelir adaletsizliği ortadan kaybolmazsa 2030 yılında insanlığın büyük bir kısmı günde 2$ ile geçinir hale gelecek.
Raporda deniyor ki, istenilse dahi, yani bu durumu değiştirmek istesek dahi bu düzen devam ettiği müddetçe ancak 200 yıl sonra insan nüfusunun %50’si o yoksulluk sınırı olarak sayılan günde 5.5$ üzerine anca taşınabilir.
Peki sana soruyorum, sen 200 yıl beklemeye hazır mısın veya 200 yıl yaşayacak mısın? Sanmıyorum, ben de yaşamayacağım.
Bu da demek oluyor ki, zenginlerin atmosferi birer birer, derece derece ısıttığı bu zamanda ya düzenin, kapitalizmin ötesine geçeceğiz ya da bu düzen bizi boğacak.
Şimdi istatistik biliminin, ölçümlemenin, merkezi planlamanın zor olduğu 1950’li yıllarda yaşamıyoruz.
Tablo gayet açık, hesaplamalar gösteriyor ki, kamu sağlığını ilgilendiren, senin, benim sağlığımı ilgilendiren bu temiz hava meselesinin çözülmesi için vaziyetin değişmesi lazım.
Aslında bunun Türkçe’si şu; zenginlerin keyiflerinden kısması lazım. Peki bu nasıl mümkün olur?
Sen keyfinden, konforundan vazgeçmek ister misin? İstemezsin. Onlar da istemeyecek. Onlara kalsa jeeplerini kullanabiliyor olmaları lazım, bir yerden bir yere giderken jetlerine biniyor olmaları lazım, bunlar “prestij” meselesi, bir zengin bunları yapmazsa olmaz…
O halde tutup bu lüks tüketimleri ekstra vergilendirmeye kalksan… Orada liberaller olay çıkarır.
Bu insanlar için sermaye, zenginlik nedir? Eleştirilemez, sorgulanamaz, nereden geldiği merak edilemez, nasıl harcandığı hiç mi hiç kimsenin umurunda olamaz.
O halde biz de bunlar gırtlağımıza GIRTLAĞIMIZA SOKARKEN pis havayı, durup bundan keyif almaktan vazgeçmelerini bekleyeceğiz öyle mi?
Bence bu hiç mi hiç mümkün değil.
Bu durum kapitalizmin ve kapitalistlerin sırf var olduğu için beraberinde ortaya çıkardığı gelir adaletsizliği, mülkiyetin kutsallığı ve dokunulmazlığı ve aynı zamanda israfın bir üretim modeli olduğu düzende mümkün.
Yani bu durum kapitalizmin kaçınılmaz sonucu. O halde ya bu düzen değişecek ya da zenginler bizi boğmaya devam edecek… Üstelik başka bir dünya ve hep birlikte kurtuluş mümkünken.
Faydalı kaynak: Oxfam Raporu
İlk Yorumu Siz Yapın