Kadın neden eve tıkılır? Kadın eşyalaşır mı? Amerikan Rüyası öldü mü? Çalışma ortamın demokratik mi?
Naber okuyucum, nasılsın? Bir süredir ortalarda yoktum. Ücretli kölelikten affımı istedikten sonra yaklaşık bir haftalık bir izne çıktım. Ancak izin dediysem de boş durmadım. 2. sezon için, yani senin için hazırlık yaptım.
Arada geçen bu sürede hiç çalışmayacak kadar zengin olabildiğini zannetmiyorum. Eğer bunu “başarabildiysen” yayını dinlemeyi bırakabilirsin.
Eğer diyorsan ki “Sevan ben en azından kendim için, veya içinde yaşadığım toplum için, geleceğe dair şeylerin, refahmıza dair şeylerin daha iyiye gitmesini istiyorum”, gel otur ve dinle. Sana anlatacağım şeyler ve sana soracağım sorular var.
Öncelikle güzel bir haber vererek başlayayım, eğer yayının logosundaki değişikliği fark ettiysen, bunun sebebi artık Podfresh ailesinin bir parçası olmam ve yayınlarıma onların da desteği ile daha da hızlı bir şekilde devam etmemdir.
Bugün seninle kapitalist bir toplumdaki kadından konuşmak istiyorum. Cinsiyetin her ne olursa olsun, bahsedeceğim bu kadın senin annen de olabilir, kardeşin de olabilir.
Eğer bunlardan iki si de değilse hayatındaki herhangi bir kadın olabilir.
Şimdi. Geçenlerde dikkatimi çeken bir fotoğrafa denk geldim. 1970’lerden bir fotoğraf. Söz gelimi Amerikan Rüyasını yaşayan bir ailenin fotoğrafı.
Bu gibi fotoğraflarda sık karşılaşılan unsurlar nelerdir? Çalışan bir baba, 2 tane çocuk, bir ev, bir araba ve mutlu bir ev hanımı.
Her ne hikmetse, Amerikan Rüyasının ölmesiyle birlikte bu “mutlu modern” aile fotoğrafları da ortadan kayboldu.
Şu an bu durum bizim için sürpriz değil çünkü bizim neslimiz dahil o vakitlerden bu yana yaşayan yaşlılar ister kabul letsinler ister etmesinler, yaşam kalitelerinde ve refah düzeylerinde çok büyük bir erimeyle karşılaştılar.
Bu bizim içni neden süriz değil? Çünkü kapitalizm eleştirisi getiren herkes bilir ki bu düzen içerisinde çelişkiler barındıran, büyük problemleri olan bir düzendir ve bu düzende zenginlik, seni beni fakirleştirmek pahasına sadece bir kaç zengin kapitalistin elinde toplanır.
Halkın çoğunluğu içni büyük zorluklarla geçen bu pandemi süresince yukarıda bahsettiklerimin bir iddia değil de, tam aksine, gözlemlenebilir bir gerçek olduğunu gördük.
Çünkü bu süreçte bütün zenginler servetlerine servet kattılar, üstelik sen ben ölümle pençeleşirken, hastalıkla cebelleşirken…
Peki kadın, refahı gıdım gıdım çalınan toplumun neresinde? Tam da ortasında.
Senin de bildiğin üzere, her ülke ekonomiye dair büyüme rakamlarını düzenli bir şekilde hazırlar. Hatta bu rakamların hazırlayanların rakamları hazırlarken ülkelerin üretime değil, tüketime dair rakamlarını esas alarak hesaplamalar yaptığı(3.7.2. Büyümenin Fırsat Maliyeti) pek az bilinen bir gerçektir. Bunu bir kenara koyalım.
Bununla beraber içinde yaşadığın ülke dahil bir çok kapitalist devlette bu tabloların yansıttığı şöyle bir gerçek var. Kadın erkek beraber iş gücüne ve üretime aynı oranda katılmadıkça, ülkeler büyüme rakamlarını yakalayamıyorlar.
Peki yıllar boyunca sadece “aile resinin” çalışmasıyla, erkeğin çalışmasıyla geçinen aileler, evlerini ve arabalarını alabilen aileler, ne oldu da yerini erkeğin ve kadının çalışarak zar zor geçinebildiği bir düzene bıraktı?
İşte o yayının başında bahsettiğim gibi, kaçınılmaz olan gerçekleşti ve Amerikan Rüyası öldü.
Beraberinde de aileler geçimlerini sağlayamaz hale geldiler. Üstelik o rüya da çok atıl bir rüya idi çünkü sadece evde oturan, tüketim yapan, bir şeyler satın alan kadın zaten ideal bir toplumun yapısında, çalışan bir kadına kıyasla övülen bir şey olmamalı.
Fakat temelde bir insanın, kadının veya erkeğin, bi çalışmak istediği için onurlu bir şekilde çalışması var, bi de muhtaç olduğu için, hayatta kalabilmek için çalışması gibi bir şey var.
Bir çok yazımda tekrar ettiğim gibi, bu dünyada çalışmaktan güzel pek az şey. Çalışmak çok güzel ve onurlu bir iş.
1960’lı yıllara kıyasla kadının iş hayatına ister istemez daha fazla girmesiyle birlikte, erkeklerin yaşadığı problemlerin kat ve kat fazlasını onlar da yaşamaya başladılar. Bir işçiye, bir emekçiye has problemleri, onlar da yaşamaya başladılar.
Emeklerinin sömürülmesi, erkek patronlar tarafından itilip kakılmaları, tacize varan vakalar…
Nitekim hep beraber şunu gördük, ne kapitalizmin sana bana sunduğu “ideal toplum” içerisinde eve hapsedilmiş, sadece tüketim yapmakla sorumlu olan kadınlar, ne de iş hayatına daha fazla girmek zorunda bırakıldığı için kendisinden önce her işçinin-emekçinin yaşadığı problemleri yaşayan kadınlar, öyle birilerinin iddia ettiği gibi “kadın-erkek eşitsizliğinden” değil de, yine zengin ve fakirin olduğu, sömürenin ve sömürülenin odluğu, sınıflı ve çarpık bir toplum yapısından ötürü muzdaripler.
İnsanın insanın insafına bırakıldığı her düzende odluğu gibi, kar amacı güden mekanizmaların ve insanların kazandığı bu düzende, bizler kadın-erkek fark etmek sizin ve kadınlar kat ve kat daha fazla olmak pahasına sabah 8 akşam 5 sömürülüyoruz…
Yazının ortalarına geliyoruz. Konunun biraz daha derinine inelim. Senden kendi hayatına bakmanı istiyorum.
Şu an çalışmıyor olabilirsin, daha önce çalışmış olabilirsin veya ileriki bir zamanda elbette işe gireceksin.
Ömrünün en verimli olduğu bu yaşlar, haftanın 5 veya 6 gününü çalışarak geçiriyorsun veya geçireceksin. Neredeyse istisnasız olarak başka bir kapitalist kuruluşta çalışan işçi ile çok benzer yanların var.
İster ürün ister hizmet olsun, neyi üreteceğimiz, nasıl üreteceğimiz, nerede üreteceğimiz, ne kadar süreyle üreteceğimiz ve ürettiğimiz şeyin meyvelerini yani kârımızı nasıl paylaşacağımız konusunda senin de o işçinin de hiçbir söz hakkı yok.
Haftanın en az 5 günü ve günde 8 saatten bahsediyorum. Emekliliğe kadar çalıştığını düşünecek olursak, neredeyse bütün ömrün bu.
Ne çok sevdiğin bir iş arkadaşın işten atılırken sana danışılıyor, ne de kimin müdür olarak başına geçebileceğini sen seçebiliyorsun.
Adeta fikri olmayan bir eşya muamelesi görüyorsun. Üstelik bu çalışmaya başladığın ilk günden son güne kadar böyle. Müdür olsan senin tepende başka müdür, bir üst müdür olsan başka müdür, daha üst müdür olsa başka müdürlerin var.
İmzayı atıyorsun, önden maaşı da vermiyorlar. Bir ay boyunca çalışıyorsun, bekliyorsun ki ay sonunda ücretin yatsın. Sonra ay sonu geliyor, eksik ya da tam maaşın yatıyor. Hayatta kalmaya devam ediyorsun…
Ama nedense bir ev kiralamaya gelirken bu durum böyle değil. Parayı önden veriyorsun ve ancak öyle evde oturuyorsun.
Şimdi diyeceksin ki “Sevan e öyle olsa herkes gider bir iş yerine kontratı imzalar parayı alır, ondan sonra çalışmaz, ben nereden bileyim işçinin kaçıp kaçmayacağını, ortadan kaybolup kaybolmayacağını”.
Ben de sana şunu derim okuyucum “ona bakarsan hiç bir işletmenin batmayacağına, kapanmayacağına dair bir garanti de yok”.
Hiç birimizin iş güvencesi yok ki. Rekabetin olduğu bir düzende her şirket her an batabilir veya kapanabilir!
İşte tam da bu koşullar altında, yani kadın dahil bütün insanların bir eşya muamelesi gördüğü düzende, çalışma hayatına yeni giren bir kadının da eşyalaşmasını görmek sürpriz olmamalı. Emeğini ve zamanını aynen erkek bir işçinin verdiği gibi önden verdiğini görmek, sürpriz olmamalı.
Çünkü bu düzen de hepimiz satılığız, hepimizin bir etiketi var…
Tutup bu konuları yeni icat edilmiş bir sürü saçma hassasiyeti olan bir liberale anlatsan sana anlatır durur “kadını şöyle eziyorlar, şöyle hırpalıyorlar, şöyle istismar ediyorlar…”.
Halbuki, bu yazıyla birlikte senin farkına varmanı istediğim şey hepimizin ezildiği, hepimizin hırpalandığı ve hepimizin eşya gibi alınıp satıldığıdır.
Sermayenin ve sermayedarın gözünde senin-benim cinsiyetimiz dahi yoktur. O sermayedarın gözünde bir eşya, bir sarf malzemesi, bir maliyet kalemiyizdir.
Geliyoruz yazının sonlarına Bu kısmı büyük dikkatle okumanı rica ediyorum. Peki ne yapacağız?
İki seçeneğimiz var, ya emek ve sermaye arasındaki bu çelişkiyi kabul edip çalışma hayatına bu mevziden bakacağız. Çalışma hayatının bizler için, işçiler için anti-demokratik olduğunun farkına varacağız. Diyeceğiz ki “böyle bir düzende her şey ve herkes eşyalaşır, aşağılanır, fikri olmayan bir malmış gibi alınıp satılır”. Ya da diyeceğiz ki bu düzen böyle gitmez!
Bu da demek oluyor ki senin için düşünsel bir dönüşüm yapmanın zamanı geldi.
Ya bireysel fayda, ya toplumsa fayda. Ya bireysel kar, ya toplumsal kar. Ya bireysel başarı, ya toplumsal başarı. Ya bireysel hırs, ya toplumsal hırs. ya toplumsal kazanım. Ya kapitalizm, ya insanlık!
Üstelik başka bir dünya ve hep birlikte kurtuluş mümkünken.
İlk Yorumu Siz Yapın