Merhaba değerli okur. Bu yazıda öyle literatür bilgisi verip kafa karıştırmayacağım. Bir propagandacı tarafından sevilir misin yoksa sevilmez misin onu anlatacağım. Gel birlikte bakalım, bir propagandacı için kullanışlı biri misin yoksa değil misin?
Her şeyden önce, sana propagandayı bugüne kadar kimin yaptığını bir düşün. Bankan mı? Okuldaki hocan mı? Muayene olduğun doktor mu? Sevgilin mi? Televizyondaki sunucu mu?
Kimler yakaladığı ilk fırsatta sana hemen propaganda yapmaya başlıyor? Taksicin mi? Yöneticin mi? Müşteri hizmetlerini aradığın marka mı? Sokaktan geçen seçim arabası mı?
Bir ya da birden fazla soruya evet cevabı mı verdin? O halde yazının devamını okuyabilirsin.
Şu sözü anlamakta fayda var; “Bir gün yapacak tercihin kalmadığında, artık sana propaganda yapılmayacak.”
“Nasıl yani?” Dediğini duyar gibiyim;
Şöyle ki; 21.yy’ın az çok liberal, serbest piyasası oturmuş, çakma da olsa demokratik her toplumunda bir kişinin, hayata dair alabileceği bazı kararcıklar mevcuttur.
Bu kararcıklar; raftan hangi markalı ürünü alacağın, hangi televizyon kanalını izleyeceğin, hangi partiye oy vereceğin, hangi bankayı tercih edeceğin gibi kararcıklardır.
Bunlar hayatının bir döneminde, hatta şu an bile, sana büyük ve önemli kararlar gibi görünmelidir. Özgür olduğunu ve iraden ile bunun gibi seçimler yaparak madde dünya ile hayatına yön verdiğini düşünmelisindir.
O halde ilk madde şudur; bir propagandacı için “tercih yapabilecek” konumda olmalısın.
Gelelim ikinci maddeye. Garibine gidecek olsa da söyleyeyim. “İyi bir öğrenici” olmalısın. Evet, doğru okudun. Öğrenmeye açık olman lazım.
Ancak öğrenme deyince aklına halis muhlis bir araştırmacı gelmesin sakın. Kulaktan dolma, berisi araştırılmamış, yegâne bir mecrada; televizyonda, gazetede veya YouTube kanalında gördüğü ve duyduğu şeyi, çok sorgulamadan kabul edip, gerçek belleyen bir öğreniciden bahsediyorum. Böyle bir öğrenici olmalısın ki, sevilesin.
Yukarıda yazanların birine veya birden fazlasına “Evet” mi dedin. O halde yazının kalanını okumaya devam edebilirsin.
Bu maddede ise senden “herhangi bir şeyin parçası” olabilmen için, kalabalıklara katılabilen biri olman, toplulukların parçası olabilmen beklenir. Bu bir sokak yürüyüşü de olabilir, internette bir forumun aktif üyesi olmak ta olabilir.
İllaki gözlemlenebilir dünyada insanlar ile bazı şeylerin etrafında mesafeler alarak toplanıyor olman gerekmez. Sanal alem de bunun için mükemmel bir yerdir.
Bir markanın sosyal medya sayfasını takip ediyorsan, bir veya birden fazla Facebook grubuna üyeysen, bir dergi veya gazetenin abonesi isen veya buna benzer üyeliklerin var ise tamamdır. Artık bir propagandacı için bulunmaz kumaşsın.
Çünkü propagandacı şunu bilir. Senin okuduğun gazetenin, dolaştığın internet haber sitesinin, Facebook sayfasının veya Instagram sayfasının sende yarattığı bağımlılık veya alışkanlığın yok olması ne kadar zor ise, bu mecraların kontrolünün el değiştirmesi de bir o kadar kolaydır.
O halde 3. Madde şudur, propagandacı için, bir şeye ait, parçası ve katılabiliyor olmalısın.
Bu kısma kadar yazanlara “Evet” cevabını verdiysen, okumaya devam edebilirsin.
Gelelim sondan bir önceki konuya, 4. maddeye. Propagandacının seni içine sokacağı düşün labirenti adında bir labirent vardır. Çıkışı olmayan bu labirentin içinde hareket edebileceğin ivmeyi “karar verebilme” ve “bir şeye ait olma” kabiliyetin sağlarken, labirentin köşe noktaları olarak seni yönlendirmekte kullanacağı şey ise senin “değerler” sistemindir.
Evet, yargıların, özellikle ön yargıların olmalıdır. Mümkünse kendine şunu sor. Yeni tanıştığın bir insana sorduğun “nerelisin?” sorusunun cevabı, giyindiği kıyafeti görmen, bindiği arabayı ve oturduğu semti, dinlediği müzikleri ve cinsel eğilimini öğrenmen bu kişiyi biraz dahi olsa “iyi veya kötü” bir insan olarak sınıflandırırken işini kolaylaştırıyor mu?
Yani bir arkadaşın sana gelip, yeni tanıştığın o kişiyi sorduğunda, aklına yukarıda yazdığım soruların cevapları geliyor ve hemen üç beş kategorik bilgiyi kullanarak onu arkadaşına tarif mi ediyorsun?
O halde dördüncü madde şudur; bir propagandacı için “ön yargılı” olabilmen gerekir.
İyi düşün, eğer cevabın “Evet” ise, labirente hoş geldin. Okumaya devam edebilirsin.
Geldiğimiz yere kadar kısaca toparlayalım. “Karar verebilir konumdasın”, “Öğrenmeye açıksın” ve “ön yargıların” var.
Son kısma gelince, “ee bunlar herkeste var zaten” diyebilirsin. İşte şimdi geliyoruz zurnanın zort deliğine.
Çıkmaz bir labirenttesin, bu labirent bir veya birden fazla propagandacı tarafından tasarlandı.
Aldığı gazete kupüründe labirent bulmaca çözen birinin elinde kalem tutarak ilerlediğini ve bir yerlerde sağ-sol ayrımı ile karşılaştığını hayal et. Sağa veya sola gitmesinin bir şey değiştirmeyeceğini, tuzağa düştüğünü bilmeden bir karar verdiğini düşün. Bir noktadan sonra ne tarafa ilerleyeceğini bulmak için daha önceki bulmaca çözme tecrübelerinden edindiği yargılara dayanarak seçim yaptığını düşün.
Unutma! Herkes gibi sen de bu labirente davet edilmedin. İçine doğdun. Yani benliğini ilk kazandığında zaten kalem eline tutuşturulmuş ve ilk çiziğin çizilmişti bile.
Geldik son safhaya. En ama en önemli noktaya! Zurnanın zort dediği yere.
5. madde. Düşün. Aile bireylerin, dinin, aşığı olduğun şarkıcın, o olmadan yapamam dediğin sevgilin, şeyhin, elinde tuttuğun telefonun veya oy verdiğin siyasi partin ve de ideolojin. Her ne olduğu fark etmeksizin olur da herhangi bir şey için “benden çok daha büyük, önemli, öncelikli” ve “bu şey için kendimden vazgeçerim” diyorsan tamamdır. Bu şeylerden biri için dahi “uğrunda maddi veya manevi olarak feda olurum” diyorsan, tamamdır. Olurda bu şeyler uğrunda feda olunacak insanlıktan başka şeyler ise, tekrar hoş geldin diyorum. Labirenttesin ve propagandacın tarafından çok seviliyorsun.
Gözlemle. Göreceksin. Çağdaş bir uygarlığın kazanımı olması gereken aklı hür, vicdanı hür ve irfanı hür bir yurttaş yaratma projesi büyük oranda başarısız oldu.
Ya, o sonu olmayan bulmacadan çıkman için sana verilen “kalemi” kullanıp bulmacayı parçalayacaksın, ya da ölene kadar propagandacılar tarafından sevileceksin.
İlk Yorumu Siz Yapın